Sayfalar

30 Eylül 2012 Pazar

Bir madalya 946 milyon liraya mal oldu!


Bir madalya 946 milyon liraya mal oldu!


İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın (İSMMMO) "Türkiye'nin Spor Bütçesi: Madalyanın Maliyeti Yüksek" adlı raporuna göre, olimpiyatlarda bir madalya kazanmanın maliyetinin 946 milyon lirayı bulduğunu açıkladı.

Bir madalya 946 milyon liraya mal oldu!
Türkiye'nin ilk madalya elde ettiği 1936'da bu rakam 4 milyon lira düzeyindeydi. 513 bin faal sporcuya sahip Türkiye'de sporcu başına yıllık ortalama ödenek ise yalnızca 489 lira. İSMMMOBaşkanı Yahya Arıkan; Türkiye'nin stratejilerinin gözden geçirilmesini isteyerek sporun halka yayılmasının zorunluluğuna dikkat çekti. Arıkan, olimpiyatlarda madalya kazandığımız atletizm,judoboks gibi branşlarda dahi özerk federasyonların kendi gelirlerini oluşturamadığını belirterek, "Futbolda bile amatör sporcu başına yıllık bütçe 122 lira gibi düşük bir tutarda." diye konuştu.

Türkiye, uzun yıllardır sporun halka yayılması stratejilerine şekil vermeye çalışırken, 2012yılındaki 513 bin faal sporcu sayısı, milyar liraları aşan bütçesine karşın uluslararası alanda özlenilen başarıyı yakalamakta zorlanıyor. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın "Türkiye'nin Spor Bütçesi: Madalyanın Maliyeti Yüksek" adlı araştırmasına göre, spora harcanan paranın elde edilen madalya istatistikleriyle kıyaslanması sonucu, olimpiyatlarda bir madalya kazanmanın maliyeti 946 milyon lirayı buldu. Rapora göre Türkiye'nin ilk madalyasını elde ettiği 1936 yılındaki olimpiyatlarda ise bir madalya kazanmanın maliyeti sadece 4 milyon lira düzeyindeydi.

"Türkiye'nin Spor Bütçesi: Madalyanın Maliyeti Yüksek" adlı raporda, Konsolide Bütçe'den Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'ne aktarılan rakamlar üzerinden, enflasyondan arındırılarak yapılan hesaplamalara göre Türkiye'nin son 4 yıllık olimpiyat dönemi için ülkede spora ayırdığı para 4.7 milyar lira düzeyinde gerçekleşti. 2012 yılında Londra Olimpiyatları'nda 26 olimpik branştan sadece 3'ünde toplam 5 madalya kazanabilen Türkiye, tüm olimpiyat tarihinde ise bugüne dek yalnızca 6 ayrı branşta madalya sahibi olabildi.

Rapora ilişkin değerlendirmede bulunan İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) Başkanı Yahya Arıkan, Türkiye'nin spora ayırdığı bütçenin son yıllarda ciddi oranlarda artmasına rağmen, özellikle uluslararası büyük başarılar elde edilebilmesinin mümkün olamadığını belirtti.
Arıkan olimpiyatlarda madalya kazandığımız atletizm, judo, boks gibi branşlarda dahi özerk federasyonların kendi gelirlerini yaratamadığını belirterek Türkiye'nin spor politikasının hızla yeniden şekillendirilmesinin zorunluluğuna dikkat çekti. Arıkan futbolda bile amatör sporcu başına yıllık bütçenin 122 lira gibi oldukça düşük bir tutarda gerçekleştiğini, sporun kâr ve zarar mantığına dayanan bir "gösteri endüstrisine" dönüşmesinin önüne geçilerek, halka yayılma stratejilerine ihtiyaç olduğuna dikkat çekti.
OLİMPİK BRANŞIN 6'SINDA MADALYA
Araştırmaya göre yaz olimpiyatlarında 29, kış olimpiyatlarında 7 branşın bulunduğu, ancak Türkiye'nin olimpiyatlar tarihinde bugüne dek sadece altı branşta olimpiyat madalyası elde ettiğine dikkat çekildi. Bu madalyaların dağılımı ise; güreşte 58, halterde 10, atletizmde 6, tekvandoda 6, boksta 5 ve judoda 2 olarak gerçekleşti.
TÜRKİYE OLİMPİK BRANŞLARDA KAÇ MADALYA SAHİBİ?
Branş Madalya sayısı
Güreş 58
Halter 10
Atletizm 6
Boks 5
Judo 2
TOPLAM 87
SPORCU BAŞINA 489 LİRA
Rapora göre; Türkiye'de resmi olarak futbol dışındaki 57 federasyonda yaklaşık 2 milyon 216 bin lisanslı sporcu var ve bu sporcuların 513 bini faal olarak yarışmalara katılıyor. Yarım milyon faal sporcu için federasyonlara verilen bütçe ise 2012 yılında 252 milyon lira. Bunun 65.3 milyonu Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesinden, 186.4 milyonu ise Spor Toto gelirlerinden karşılanıyor. Bu bütçeyle yılda lisanslı sporcu başına 113 lira, faal sporcu başına ise 489 lira düşüyor.

Raporda, federasyonların bütçeleri faal sporcu başına göre hesaplandığında branşlar arasında önemli farklar da ortaya çıktığı belirtiliyor ve 431 faal sporcunun bulunduğu Golf Federasyonu sporcu başına yıllık 13 bin liralık bütçeyle birinci sıraya yerleşiyor. Olimpik sporlar söz konusu olduğunda, en iyi sporcu başına bütçe ise Türkiye Kano Federasyonu'nda. 620 faal kanocuya sporcu başına yıllık 9 bin 274 lira bütçe düşüyor.

Rapora göre; Türkiye'nin Olimpiyatlarda madalya kazanmayı başardığı halter hariç, güreş, boks, tekvando, judo ve atletizmin bütçeleri, faal sporcu başına düşen ödenek rakamları açısından oldukça düşük seviyelerde seyrediyor. Bir tekvandocu için yıllık bütçe yalnızca 214 lira olurken, bu rakam sırasıyla boksta 480 lira, güreşte 714 lira, judoda 987 lira ve atletizmde bin 116 lira. Türkiye'nin olimpiyatlarda hiç madalya kazanamadığı biniciliktenisokçuluk, su topu, jimnastik ve eskrim gibi branşlarda ise faal sporcu başına bütçe, görece iyi durumda ve yıllık 3-4 bin liralara kadar çıkıyor. Tüm branşlar Türkiye ortalaması olarak bakıldığında ise faal durumdaki bir sporcu için yıllık ödenek tutarı da yalnızca 489 lira.

2012 YILINDA BAZI BRANŞLARDA BİR SPORCUYA DÜŞEN YILLIK BÜTÇE TUTARI NE KADAR OLDU?
FEDERASYON ADI AKTİF SPORCU SAYISI SPORCU BAŞINA DÜŞEN (TL)
Masa Tenisi 10.248 171
Karate 29.243 188
Sualtı Sporları 1.554 193
Tekvando 37.338 214
Basketbol 48.595 370
Yelken 3.575 420
Bilardo 2.792 448
Boks 10.422 480
Voleybol 31.474 480
Hentbol 14.433 520
Yüzme 15.042 665
Güreş 18.217 714
Hokey 1.716 874
Atıcılık 2.968 977
Judo 8.102 987
Kürek 675 1.111
Atletizm 14.335 1.116
Tenis 10.647 1.409
Okçuluk 1.738 1.438
Su Topu 1.997 1.652
Jimnastik 1.164 2.148
Kayak 4.023 2.486
Eskrim 726 3.788
Bisiklet 2.264 4.417
Halter 1.149 5.222
Kano 620 9.274
Golf 431 13.921
ÖZERKLİK VE FUTBOLDAKİ GÖRÜNÜM
İSMMMO'nun "Türkiye'nin Spor Bütçesi: Madalyanın Maliyeti Yüksek" adlı raporunda federasyonların özerkliklerine de açıklama getiriliyor ve 1992 yılında çıkarılan bir yasayla Türkiye Futbol Federasyonu'na özerklik tanındığı anımsatılıyor. 2012 yılında üç federasyon dışında bütün federasyonlar özerk hale gelirken, özerkleşen federasyonların büyük bir bölümünün ise kendi gelirlerini yaratamadığı vurgusu yapılıyor. Raporda; yaklaşık 245 bin lisanslı sporcunun yer aldığı futbolu yöneten Türkiye Futbol Federasyonu'nun bütçesinin 220 milyon lira olduğu, devletten destek almadığı, tribün, sponsorluk gelirleriyle bir yapı işlediği belirtiliyor. Profesyonel futbolda yer alan 4 bin 431 sporcu için harcanan bütçe ise 54 milyon lira. Türkiye Futbol Federasyonu bütçesinde amatör futbolcular için sporcu başına yılda 122 lira, profesyonel futbolcular için ise sporcu başına yılda yaklaşık 12 bin lira. Bu hesapta ise kulüplerin sporcuları için yaptığı harcamalar, sponsorluk ve reklam gelirleri, transfer ücretleri, bonservis bedelleri ya da kiralama bedelleri yer almıyor.

NIKE LOGOSUNUN HİKAYESİ

                        NIKE LOGOSUNU ÇİZEN HANIM EFENDİ CAROLYN DAVIDSON





Oregon Üniversitesinin eşsiz antrenörü Bowerman, Amerika'yı jogging'le tanıştırdı, üniversitesinde rakipsiz bir atletizm programı geliştirdi ve sporcularına her alanda, bedenlerinde, spor gereçlerinde ve tutkularında, önde olmak için çalışmaları gerektiğini öğretti.

Phil Knight, Oregon Üniversitesi'nde muhasebe öğrencisiydi ve Bowerman'ın çalıştırdığı bir orta mesafe koşucusuydu. 1962'de Knight'ın aklına herkese "Sen delirmişsin, bu iş asla yürümez" veya "Kârlı bir iş olsa birileri yapardı" dedirten bir fikir geldi. Japonya'dan ileri teknoloji ürünü, düşük fiyatlı spor ayakkabıları ithal etmek.
Aynı yıl Bowerman ve Knight bir şirket kurdu. İkisinin de 500'er dolar koyduğu, el sıkıştıkları ve hemen ithalata başladıkları anlatılır ama aslında muhtemelen bu işe yaklaşık olarak 550'şer dolar koymuşlardı. Kısa bir süre sonra, Blue Ribbon Sports (BRS) adında kimsenin bilmediği bir şirket tarafından ithal edilen ayakkabılar Amerikalıların ayaklarında görülmeye başlandı.

Kısa sürede bunun ötesine geçileceği açıktı. Bowerman, sürekli olarak ayakkabı tasarımlarını geliştirmenin yollarını arıyordu. Kısa bir süre sonra Amerikan koşu pazarını geliştirmek amacıyla BRS'den vazgeçildi ve yeni bir yaklaşım benimsendi. Artık yeni tasarımlarla ve yeni bir şirket adı altında çalışacaklardı. Bunun için kendilerine bir isim ve logo arayışına girdiler. Portland State Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki öğrencilere şirketlerini anlattılar ve onlardan logo tasarlamalarını istediler. Caroline Davidson isimli öğrenci “swoosh” isimli Nike’ın logosunu çizdi ve bunu da 35$’a satın aldılar.

Şirketin ilk zamanlarda yaşadığı büyüme sürecinde iki kişi önemli rol oynadı: Oregon Üniversitesindeyken Knight'ın rakibi olan koşucu Jeff Johnson ve yine Oregon Üniversitesi takımının müthiş yetenekli orta mesafe koşucusu Steve Prefontaine.

Johnson, 1965'te Knight ve Bowerman'ın şirketi Blue Ribbon Sports'un ilk tam zamanlı çalışanı oldu ve kamyonetiyle liselerarası atletizm yarışmalarına giderek ayakkabı satmaya başladı. Hatta şirketin ismi olan “Nike”ı kendisi buldu. 1966'da Kaliforniya’nın Santa Monica kentinde, Pico Bulvarı 3107 numarada bulunan daracık bir binada, şirketin ilk perakende satış mağazasını açtı. Nike adını bulan da Johnson'dı. Nike ürünlerini kullanan ilk üst düzey koşucu olan Prefontaine, Nike koşu ayakkabılarının tasarımında çok etkili oldu. Prefontaine'in yılmak bilmeyen kişiliği ve müthiş rekabet tutkusu, şirket üzerinde silinmez bir iz bıraktı.

Bugün dünyanın en büyük spor markası Nike’ın temelinde insan vücudunun potansiyeline inanmak ve mümkün olan en yüksek başarıyı o potansiyelden çıkartmak için yapılan çabalar bulunuyor. Oregon Üniversitesi’nin efsanevi koşu antrenörü Bill Bowerman’ın yetiştirdiği atletlerin performansını maksimize etmek için yaptığı çalışmalar sırasında ortaya çıkarttığı ayakkabılar ve bunları takip eden yüzlerce mucize tasarım, bugün dünyanın en iyi atletlerinin performansını destekliyor. Spor ve aktif yaşama yönelik ayakkabı, tekstil ve ekipman ürünleri sunan Nike, Türkiye’deki merkez ofisini 2000 yılında kurdu.
The Woman behind the swoosh!
CAROLYN DAVIDSON
Carolyn Davidson is a graphic designer best known as the creator of the Nike “swoosh”.
Davidson designed the swoosh in 1971 while a graphic design student at Portland State University. Phil Knight, who was teaching an accounting class at the university, noticed Davidson working on an assignment, and asked her to do some work for what was then Blue Ribbon Sports, Inc. Needing to choose a logo in order to meet looming production deadlines, Knight settled on the swoosh, after rejecting various other designs. At the time, he stated of the logo, “I don’t love it, but it will grow on me.”
For her services, she billed the company $35. Davidson continued working for Blue Ribbon Sports (it officially became Nike, Inc. in 1978), until the design demands of the growing company were beyond one person’s capacity. In 1976, the company hired its first external advertising agency, John Brown and Partners, and Davidson went on to work on other client’s needs.
In September 1983, nearly three years after the company went public, Knight invited Davidson to a company lunch. There, he presented her with a diamond ring engraved with the Swoosh, and an envelope filled with an undisclosed amount of Nike stock. Of the gift, Davidson says, “this was something rather special for Phil to do, because I originally billed him and he paid that invoice.”
Davidson retired in 2000, and now engages in hobbies and volunteer work, including weekly duties at the Ronald Mc Donald House at Legacy Emanuel Hospital & Health Centre.